Sanal Dünyanın Denizlerine Dalmak
Lise yıllarından...
"Sinirlerimi yatıştırmak için.", "Stres atmak ve eğlenmek için.", "Gerçek hayatta yapamadıklarımı sanal ortamda yapabilmek için."... Bunlar, bir kişiye "Niçin oyun oynuyorsun?" diye sorduğunuzda, o kişinin size vereceği cevaplardan bazılarıdı. "Psikolojime ve göz sağlığıma zarar veriyor.", "İnsanları şiddete yöneltiyor.", "Onlardan nefret ediyorum."... Bunlar ise başka bir kişiye, "Niçin oyun oynamıyorsun?" sorusunu yönelttiğinizde, o kişinin size vereceği cevaplardır.Acaba gerçekten de öyle mi? Bir bilgisayar oyunu insanın sinirlerini yatıştırıp onu mutlu edebilr mi? Ya da tam tersi, kişinin ruh sağlığıyla oynayıp, onu mutsuz edebilir mi? Bence her ikisi de doğru. Nasıl mı? Hayatla barışık olmayan, hiçbir sosyal faaliyeti bulunmayan kişiler için bilgisayar oyunu demek, Şam'da kayısı demektir. Bilgisayar oyunlarından nefret edenler, oyunların şiddete itici olduğunu iddia eden kişiler ise, megasosyal (!) veya Televole kültürünü temsil eden kişilerdir.
Daha açık konuşmak gerekirse, benim kararımca hiçbir bilgisayar oyunu, kimseyi şiddete yöneltmez, kimsenin de ruhsal veya fiziksel sağlığıyla oynamaz. Televizyonda, "Bilgisayar oyunu oynadı ve okulunda katliam yaptı." yorumlarıyla tüm insanların gözleri önüne sürülen asparagas haberleri izliyoruz. Evet, o kişi okulunda katliam (!) yapmış olabilir; fakat bunu zavallı bir bilgisayar oyununa bağlamak bence akıllı kişilerin yapacağı bir iş değil! Zaten böyle bir işe kalkışan kişinin, psikolojik sorunları ve şiddete eğilimi olduğu kaçınılmaz bir gerçektir.
Bir bilgisayar dergisinde, bu konu üzerine iki karşıt görüşün yer aldığı bir makale yazılmıştı. Görüşlerin sahiplerinden birisi oyunların zararlı olduğunu savunan bir psikolog, diğer tarafta ise oyunları destekleyen ünlü bir bilim adamı. Oyun karşıtı psikolog, şiddet içerikli oyunların yasaklanması veya 18 yaşından küçüklere oynatılmaması gerektiğini ve yaşça küçük kişilerin bu tür oyunlardan olumsuz yönden etkileneceği vurguluyordu. Psikolog bir bakıma haklı; ama Yunanistan gibi ülkelerde bu tür fikirler çok yanlış anlaşılıyor ve sonuç olarak ortaya teknoloji ve oyun karşıtı bir ülke çıkıyor. Bilim adamı ise bu tür oyunların kişiye (eğer kişinin yapısında şiddete veya korkuya eğilim yoksa) hiç bir olumsuz etkisinin olmayacağını, hatta Counter-Strike gibi takım oyunlarının, arkadaşlık ilişkilerini dahi geliştirebileceği anlatıyordu. Ardından ekliyor "Bu oyunda kişi gördüğü her şeye ateş etmiyor. Bu da demek oluyor ki; kişinin kafasında belli bir amaç var ve kişi o amaç dahilinde hareket ediyor."
Bilim adamının da dediği gibi "aşırı" sosyal hayatı sevmeyen kişiler, bu gibi oyunlar sayesinde kendi hobilerini paylaşabilecekleri arkadaşlar edinebilmektedir. Sadece bunlar da değil. Oyunlarda, gerçek hayatta yaşamaya (ÖSS vb. gibi nedenlerden dolayı!) fırsat bulamadığımız heyecan, romantizm, korku gibi duyguları da yaşayabilmekteyiz. Ayrıca canımız sıkıldığında oyunlar bizler için iyi birer arkadaş olabilmektedirler veya The Sims gibi oyunlar sayesinde sanal hayatı keşfe çıkabilir ve kendinize sanal arkadaşlar bulabilirsiniz 🙂
Türkiyede de bu konuda oldukça bilinçli ve bilgisayar oyunlarını hayatın vazgeçilemez bir parçası olarak gören on binlerce oyuncu var ve bu oyuncu kitlesinin oluşumunda bizim de katkımızın olduğunu bilmek, açıkçası bana gurur veriyor.
Dozunu fazla kaçırmadan, oyunla kalın. Sevgilerle...
Eski ama faydalı bir yazı. Sağolun...