Kişisel Ağ Sayfası
www.isa-sari.com

Eğitim Olgusuna Yüzeysel Bir Bakış

14 Temmuz 2008 Pazartesi 1 yorum İsa Sarı

Sözlük anlamı 'Çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine, okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme, terbiye' olan eğitim kavramını bu bir cümle içerisine sığdırmak ve belli bir süre ile sınırlandırmak büyük bir hata olur. Eğitimi, sadece çocukların veya gençlerin değil, tüm bireylerin doğumundan başlayarak ölümlerine dek devam eden bir süreç içerisinde değerlendirmek daha doğru olacaktır. Zira, bireylerin toplum içerisindeki statülerini kazanmalarını; inançlarını doğru bir şekilde yaşamalarını, bunlardan daha önemlisi de insan olduklarının farkına varmalarını sağlayacak en önemli unsur eğitimdir.

Eğitimi, sadece okul sıralarında verilen derslerden ibaret sanmak da doğru değildir. O; her zaman, hayatın her alanında, her adımda gerçekleşir. Radyo, televizyon, internet gibi kitle iletişim araçlarının büyük önem kazandığı ve akıl almaz bir hızla gelişip yaygınlaştığı günümüzde, eğitimin önemi daha da artmaktadır; çünkü gelişen teknolojiye ve değişen dünyaya ayak uydurabilmek, sadece ve sadece eğitim sayesinde mümkündür. Çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmak ve toplumsal refahın sağlanması da yine eğitim sayesinde gerçekleştirilebilir. Eğitime önem veren ülkelerde yetişen insanların, bilim adamlarının veyahut sanatçıların evrensel bilime, sanata ve kültüre katkıları bunun en açık ispatıdır. Bu cümleden hareketle söyleyebiliriz ki, bireyler, yine eğitim sayesinde yeteneklerini geliştirip tutumlarını sağlamlaştırabilir ve bireysel gelişmelerini hızlandırabilirler.

Peki eğitim olgusunu hangi çerçevede değerlendirebiliriz? Bu olguyu sosyal bir süreç olarak düşünebilir miyiz? Bu soruya kısaca “Evet” cevabını verebiliriz. Sosyal ortamın ve toplumsallığın doğal bir sonucu olarak, bireyin; içine doğduğu toplumun değer yargıları, yaşayış biçimi, gelenek ve görenekleri eğitim sürecini etkileyen en önemli unsurların başında gelir. Bireyin dünyayı algılayış biçimi, ona hangi çerçeveden baktığı, yetenekleri, dinî ve siyasî fikirleri... kısacası kendisiyle ilgili her şey aldığı eğitimle şekillenecektir. Bireyin iyi ile kötü, yanlış ile doğru arasındaki ayrımın farkına varması da yine eğitim sonucunda olacaktır. Bu noktada, “Her şeyin başı eğitimdir.” sözünün doğruluğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

Eğitimi, sosyal ve resmî eğitim olarak kabaca iki kısma ayırabiliriz. Resmî eğitim; disiplinli bir şekilde, belirli kural ve yöntemlerle, belirli bir yer ve zamanda belirli bir konuyu aktarma, öğretme sürecidir. Okullarda öğretilen Türkçe, matematik, fizik, kimya... gibi dersleri resmî eğitim süreci içinde varsayabilir ve Türkçe öğretimi veya matematik öğretimi yerine Türkçe eğitimi, matematik eğitimi -ya da öğretimi- tabirlerini kullanabiliriz. Sosyal eğitim ise, genelde belli bir yöntemi olmayan, tamamen ferdî ve hissî olgularla, belirsiz bir zaman içerisinde gerçekleşen sosyolojik bir olgudur. İşte bu yönlerden eğitim ve öğretim kesin çizgilerle birbirinden ayırmak güçtür; çünkü her ikisi de birbirini tamamlar ve destekler.

Yukarıda ikiye ayırdığımız eğitimin ilk aşaması olan sosyal eğitim, bireyin doğuşuyla birlikte başlar ve ölümüne kadar devam eder. Bu süreç, aile ve sosyal çevre ile yakından ilgilidir. Bir bebeğin ana dilini öğrenmesini, daha doğrusu içine doğduğu toplumun dilini konuşmaya başlamasını sosyal eğitime örnek olarak gösterebiliriz. Bu eğitim, geleneklere, inanışlara ve yaşantıya bağlı olarak bireyin değer yargılarını oluşturur. Resmî eğitim, yani okul eğitimi ya da bilinçli eğitim ise bireyin kendini tanımasıyla ve çevresinde gördüklerini anlamlandıracak beceriye ulaşmasıyla birlikte başlar ve belli bir düzen içerisinde, belli yöntemlerle başkaları tarafından bilinçli olarak verilir. İlk başlarda belirli bir inanç sistemi etrafında şekillenen ve bu inanç sisteminin esaslarını aktarmayı amaçlayan bilinçli eğitim, daha sonrasında insalığın gelişimi, bilim ve teknolojinin ilerlemesiyle birlikte bireye beceri ve tecrübe kazandırmayı amaçlar bir hale gelmiştir.

Eğitim, tek taraflı değildir. Aynen iletişimde olduğu gibi bir verici, bir alıcı ve bu ikisi arasında “aktarılan” vardır. Bu “aktarılan” bir aktarma ortamı ve aktarma süreci ile var olur. Bu var oluş ise yazılı veya sözlü kurallarla belirlenmemiştr. Bir önceki nesilden kalan tecrübeler, bilgiler, izlenimler... kısacası her şey bir sonraki nesile eğitim yoluyla aktarılır. Bundan dolayıdır ki, nesilden nesile bir gözlem yaptığımızda, insanoğlunun algılayış, yapış ve edişlerinde gözle görülür bir ilerleme olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Bu ilerlemeyi sağlayansa eğitimin ta kendisidir. Bu da bize eğitimin önemi hakkında ufak bir ipucu verir.

, , , ,

1
Bir yorum yapabilir veya soru sorabilirsiniz.

avatar
1 Yorum konuları
0 Konu cevapları
0 Takipçiler
 
En çok okunan yorum
En fazla talep alan yorum
0 Yorum yazarları
Sinan Saraç Son yorum yazarları
  Abone ol  
en yeni en eski en beğenilen
Şunları bildir:
Sinan Saraç
Sinan Saraç

Eğitim ve öğretim kesin sınırlara ayrılamıyor. Bu yazıdan anladığım bu. İkisi birbirinin içinde. Güzel bir yaklaşım bence...