Birinci Elden “Baba Olmak?” Sorusunun Cevabı
Geçtiğimiz yılın Aralık ayıydı, "baba" olacağımı öğrendiğimde. Sorsanız "Ne hissettin?" diye, cevabım muhtemelen "hiiiç" olacaktı. Bu yılın Ocak ayıydı, ilk kez siyah beyaz ultrason ekranında bir şeyler gördüğümde. Yine sorsanız, "Ne hissettin?" diye, bu kez cevabım "garip bir duygu" olurdu muhtemelen. Mart ayı idi, ilk kez o minicik ellerine, ayaklarına, hatta incecik parmaklarına baktığımda, yine aynı ekranda. Bu kez o malum soru ve cevabım: "Çok garip duygu. Bambaşka bir aleme geçiş yaptım galiba." Dört gün önceydi, bebeğimizin, minik oğlumuzun ilk "gerçek" fotoğrafını gösterdiğinde hemşire ablası. Yine o malum soru... Ama cevaplayamadım bu kez, dilim tutuldu adeta. Dakikalarca fotoğrafa bakmakla yetinebildim. Ve yarım saat kadar sonra bebeğimiz, o minicik ayaklarıyla, parmaklarıyla adeta avuçlarımın içinde. Bu kez, o malum sorunun daha uzun ve daha anlamlı versiyonu: "Baba olmak nasıl bir duygu?" Cevaplamak çok zor, ama "muhteşem" sıfatının yetersiz kaldığını hisseder gibiyim şimdiden.
Doğrusu, böyle bir soru "mantıken" mantıksız da... Peki nedir gerçekten baba olmak? Basit, ama aynı zamanda karmaşık aslında. Basit, çünkü o minicik parmaklara dokununca, dahası, dokunmaya kıyamayınca, bir mutluluk kaplar içinizi. Tarif edilemez... Basitçe, "mutluluk". Karmaşık, çünkü o klasik ifade geliveriyor aklımıza: "Bundan sonra hayatımız bambaşka bir hal alacak, farklı bir boyuta taşınacak." Ve biz bunun bilincindeyiz. Ardından, "Nasıl yapacağım, nasıl olacak?" gibi "nasıl"lar kaplar zihninizi. Bir bakıyorum arkama, koskoca dokuz ay... Nasıl geçivermiş de o minik parmakları avcumun içine alıvermişim bir anda. Sonra bir pişmanlık: "Neden bu mutluluğu daha önce tatmadım ki?" Şimdi, yukarıdaki o "nasıl"ların hiçbir anlamı yok. Bir anlam varsa, o da kah beşiğinde, kah annesinin kucağında tatlı tatlı, mışıl mışıl uyuyan, "hık"layan bebeğimiz. Gerisi mi? Gerisi var mı ki?..
Kısacası, bir zamanlar aklımın semtine uğramayan bu düşüncenin, şimdi ise "Ben daha önce neredeymişim?" şeklinde pişmanlığa dönüşmesiymiş baba olmak. Öncelik-sonralık diye bir sıralamanın aslında hiç var olmadığını ve olamayacağını kavramakmış... Gerçek anlamda anlamakmış o minik parmakların sebebini. Anlamakmış anlamsızlığını "olgu"nun. Onu, o güzelliği, o "mutluluk"u tanımlayacak bir "ad" bulamamakmış kolay kolay. Varmakmış değişmez mutluluğun ve sorumluluğun farkına. Uykusuz saatlerin içinde o "hıık" seslerini duyunca, öğrenmekmiş hiç olmadığını aslında uykusuzluk diye bir şeyin. Kendinizi ötelemek, yok farz etmekmiş sözün kısası... İşte böyle bir şeymiş baba olmak.
İsa abi hayırlı uğurlu olsun, Allah hep birlikte sağlıklı bir ömür versin. Yazıyı yeni gördüm şimdi bir yaşını geçmiş 🙂
Çook teşekkür ederim, Ersin. Evet, şu an 1.5 yaşına yaklaştı. Darısı senin de başına 🙂
Allah analı babalı büyütsün. Vatana millete size hayırlı bir evlat olsun...
Amin, Hüseyin Bey. Çok sağ olunuz...
Kardeşim tekrardan hayırlı uğurlu olsun. Mutlu ve iyi bir gelecek umarım onu ve sizi bekliyordur. Allah sağlıklı ömür nasip etsin.
Kardeşim, çok sağ ol. Sana da hayırlı olsun, Allah analı babalı büyütsün bebişlerimizi 🙂
Kısacası anlatılmaz yaşanır sözüne en çok uyan şeylerden birisi diyebiliriz. Allah sağlıklı ve analı babalı büyütmeyi nasip etsin.
Kesinlikle öyle. Amin. Çok teşekkür ederim yorumunuz için. Darısı herkesin başına böyle mutluluğun...