Bilinmeyeni Hayal Etmek: Kurgunun Dışı ve Hayal-Ötesi
İnsanoğlunun bilimkurguda ya da daha genel anlamda kurguda, hayalde, hatta hayal-ötesinde tasarladıkları hep daha önce gördükleriyle, tecrübe ettikleriyle benzer niteliktedir. Bunlar çoğunlukla önceki tecrübelerden, deneyimlemelerden izler taşır veya bilinenlerin farklı düzeylerde harmanlanmalarıyla, yer-değiştirimli olarak kullanılmalarıyla ortaya çıkar. Örneğin bir "uzaylı", hatta bir "şeytan" düşünüldüğünde veya tasarlandığında, ortaya çıkan form genellikle el, kol, göz, kafa, kanat, boynuz gibi insan, hayvan ve bilumum canlılarda alışılmış uzuv ve unsurlara sahiptir, yani bilinen canlı türlerinde mevcut olan unsurların karmasıyla oluşmuştur. Ayrıca bu form, yine yürümek, uçmak, sürünmek, yüzmek gibi bilinen, görünen, tecrübe edilen hareket biçimlerini sergiler. Bilindik renk skalasından renklere sahiptir ve şekilsel açılardan da (örneğin en, boy, derinlik; ovallik, keskinlik vs.) insanın veya hayvanın, daha genel anlamda fiziğin nitelikleriyle özdeşlik, uyum gösterir.
Acaba farklı bir renk hayal etmek, tasarlamak mümkün değil midir? Bambaşka renkler var da bunu insan gözü göremiyor mu? Veya el, kol, ayak, göz, kulak vs. dışında farklı bir uzuv? Yürümek, uçmak, sürünmek, yüzmek (ve belki ışınlanmak) dışında, bu dünyadan/âlemden olmayan farklı bir hareket/konum değiştirme tarzı? Görme, koklama, dokunma, işitme, tatma veya malum "altıncı his" dışında başka bir his şekli? Katı, sıvı, gaz dışında tecrübe edilebilen dördüncü bir madde? Listeyi uzatmak mümkün... İnsanın mental kapasitesi bu durumun üstesinden gelemiyor mu? Görünmeyen bir sınır mı var? Bizim bu sınırı aşmamız istenmiyor mu? Daha önce görmediğimiz veya duymadığımız, kısacası tecrübe etmediğimiz bir "şey" hakkında tasarımlamalarda bulunmak, daha önceki deneyimlerimize dayanmayan yeni bir şey hayal etmek mümkün değil midir? Soruları çoğaltmak mümkün...
Locke, Hume, Bacon gibi ampirist düşünürlerin konuyla ilgili bir fikri var: "Tüm bilgiler ve düşünceler daha önceki deneyimlere ve duyulara dayanır." Bu da, daha "öncekinin dışına çıkma"nın neden mümkün olamayacağıyla ilgili ipucu veriyor sanki. Ancak!.. Bir an için tarih öncesi insanı hayal edin. Bu insan, bugün elimizden düşürmediğimiz cep telefonunu, ayağımızı yerden kesen hava taşıtlarını veya elektronik postayı, zirkonyumu, Facebook'u ve "beğeni"lerin sayısının fazla olmasının vereceği manevi hazzı (!) düşünüp tasarlayabilir veya bunları hayal edebilir miydi? Elbette edemezdi. Ancak bugün bunların hepsi "gerçek" ve bu durum insanlığın ortak tecrübesine dayanıyor. Bu da, tecrübelerin dışına çıkmanın sadece tecrübelerin birikip eşik seviyeye ulaşmasıyla mümkün olacağını gösteriyor.
Konuyu biraz daraltıp basitçe "dil"e uyarlayalım... Acaba bilinen, evrensel olarak ortaya çıkarılıp tanıklanmış biçimsel türlerden (isim, sıfat, zarf, zamir, edat, klitik vs.) başka türler tasarlamak mümkün değil midir? Veya seslerden/harflerden/el işaretlerinden başka bir yöntemle sağlanan, ancak yine dilin belli düzeylerini (biçimbilgisi, sözdizimi, anlam vs.), temel katılanlarını (kaynak, alıcı, ileti, kanal, bağlam vs.) ve işlevlerini barındıran başka bir dil formu?
Arrival (2016) filminde uzaylıların tasvirinde sanki biraz alışılmışın dışına çıkılmış gibiydi. Uzaylıların fiziksel yapıları ve iletişim şekilleri beklendiği şekilde değildi.
Evet, o benim de dikkatimi çekti. Yine de parmak, bacak, kol vari yapılar benzerdi, ama dediğin gibi, iletişim şekilleri ve zamanı algılama beklenenin dışındaydı.